İmam-ı Gazali, aklı Güneşe benzetmiş, ilk doğuşu sırasında Güneşin az parlak olduğu ve giderek parlak hâle geldiği gibi, aklın da ergenlik döneminden itibaren insanın nefsine yansıyan bir nur olduğunu, kırk yıl boyunca kemale erene kadar artmaya devam ettiğini bu nedenle insanlar arasında aklı kullanma konusunda farklar meydana geldiğini belirtmiştir.
İhtiyar kelimesinin de uzun vadede akıl ile bağlantısı vardır. İnsanlar akılları ile tecrübi bilgi elde etmektedirler. Bu bilgilerini kullanarak seçme alanlarını genişletme, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırma kabiliyetlerini geliştirirler. İnsanın iyiyi kötüden ayırma özelliği onun aklını, bu seçim sürecinde tercihini kendi çıkarlarından değil de haktan, adaletten, doğrudan yana kullanmasının ise erdemini göstermektedir.
Bu nedenle yaşlılarda erdemli ve akıllı hareketleri daha fazla görme beklentileri insanlarda oluşmaktadır.
Tecrübeli kişilerin yaşları ilerledikçe akıllanmaları gerekmektedir. Çünkü bu kişiler yüzlerce olayla karşılaşma ve onlardan hareketle doğruyu bulma şansları vardır. Gençlerin bu şansları az olduğu için yaşlıları dinleme, onların tecrübelerinden yararlanma sorumlulukları bulunmaktadır.
Bu nedenle eskiler, ihtiyarlara daha fazla sorumluluk yüklemişlerdir. Köylerde “ihtiyar heyetleri” kurulmasının sebebi de budur.
Farabi hafızayı bir güç olarak görmüş bilgilerin saklandığı depo olarak tarif etmiştir. Akıl istediği zaman deponun bilgileri akla vermesi gerekmektedir. İnsan düşünme, mukayese yapma alışkanlığını kazanamadığı zaman depodaki bilgiler sadece hatırlatıcı ve tekrar edici bir şekilde devam etmektedir. O zaman aklın varlığı ve yüceliği hafızanın yani deponun varlığı ve gücü ile bağlantılı olmakta, akıl bir nevi depoya muhtaç olmaktadır. Fakat insan düşünme, mukayese yapma gücünü geliştirdiği zaman aklı depoyu (hafızayı) yönlendirmiş olacaktır. İnsanlar ezber yapıp ve bu ezberi tekrar ettikleri zaman hafıza (depo) aklı yönetecektir. Akıl ile hafıza arasındaki ilişki gizli bir rekabeti de beraberinde getirmektedir. Akıl hafızaya muhtaçtır. Eğer akıl hafızaya muhtaçlığından kurtulamaz ve onu kullanamaz ise aklın gücü, hafızının gücü kadar olmaktadır. Fakat akıl bu hafızadan hareketle yeni örneklere, yeni yorumlara gittiğinde özgürlüğünü elde etmiş olmaktadır. Aklı hafızaya esir etmemek için aklın kendi kendini yenilemesi ve kendini geliştirmesi gerekmektedir. İşte ihtiyar kişiler, bu süreci sağlam yaşamışlarsa, tecrübelerinden hareketle akıllarını kullanmayı öğrenmişlerse ihtiyarlarını (yani seçme hürriyetlerini) daha çabuk kazanmışlar demektir.
Eğitim sadece depolamayı değil, depoyu kullanma becerisini de beraberinde vermelidir. Hafızası olmayan eylem boş, eylemi olmayan hafıza ise yüktür.
Hafızanın gelişmesi akla alan açar, özgür olmayan akıl sadece geçmişin tekrarına düşmüş olur. Aklın düşünceyi harekete geçirmesi gerekmektedir. İbni Haldun aklı temyizi, tecrübi ve nazari olmak üzere üçe ayırmış, kişinin doğal düzeni anlamasına, geçimini sağlayacak yaşamı oluşturmasına temyizi, insanın toplum içerisinde diğer insanlarla iyi ilişkiler kurmasına tecrübî, insanın belirli konular hakkında bilgi ve düşünceler oluşturmasına, varlığı sebepleri ve tüm özellikleri ile kavramasına nazari akıl demiştir.
İnsanların yaşlandıkça temyizi akıldan nazari akla doğru da bir yolculuk yapması ve gelişim göstermesi gerekmektedir. Zaten kişinin ömrü uzadıkça yine bu akıl sürecinden geriye dönüşler yaşamakta tıpkı bedeni süreçte olduğu gibi aklî süreçte de ilk başa, yani çocukluk dönemindeki bir duruma dönüşmektedir.