Bir gün eyler dest-beste pây-gâh-cây-gâh Bî-adet mağrûr-ı sadr-ı i’tibârın görmüşüz Nâbî

(Biz nice makam sahibi kişilerin makamdan düştükten sonra başkalarının makamının önünde el bağlayarak beklediklerini de görmüşüz)

Geçen Pazar günü siyasi tarafı da olan bir tanıdığın çocuğunun düğününden çıkışta otelin önünde onlarca makam arabasının çalışır vaziyette bekletildiğini gördük. Resmi tatil olmasına rağmen belediye ağırlıklı bu kadar makam arabasının hazır vaziyette bekletiliyor olması kamuda tasarrufun hikâye olduğunu bize gösterdi.

İnsanların kamu malını kullanmada aşırıya kaçmalarının altında erdem yoksunluğu, kültürel geçmiş, gelenekten getirilen alışkanlıkların etkisi bulunmaktadır.

İnsanın aklını kullanarak iyi olanı seçmesi, onun erdemli olduğunu göstermektedir. İnsan aklı ile eylemini doğruluk üzerinde uzlaştırırsa erdemli birey olma seviyesini yakalamış olur.

Platon erdem ve bilgi arasında kurmuş olduğu bağlantıda bir kişinin tercihinin altında erdeminin yattığını ifade etmiştir.

Kişi, iyinin ne olduğunu bilse bile, tercihini kötüden veya kendi menfaatinden yana kullanırsa erdemsizliğinin işaretini vermiş olur. Erdemli kişiler aynı zamanda iyi, doğru, güzel, umuma faydalı olanları tercihleriyle kendilerini gösterirler. Kişi tercihiyle kemâlâtını yansıtır.

Tercihini erdemden değil de menfaatinden yana kullanan kişi, aynı zamanda tercihinin bedelini ödemeyi de göze alıyor demektir. Siyasette ise daha ziyade bedel ödenmez, ödettirilir.

 Azla yetinmek, şatafattan uzak durmak, sadelikten yana olmak, bazı hazır davranış kalıpları tuzağına düşmemek olgun kişilerin özellikleridir.

İnsanlar kendi iç dünyalarında zirve yaparak müstağni durumu yakalayabilecekleri gibi manevi âlemlerin, uhrevi dünyanın lezzeti ve yüceliği karşısında dünya nimetlerini ikinci plana atma faziletini gösterebilir. Bu manevi yoksunluk insanı ihtişama sürükleyebilir.

Müsrifliğimiz geçmişimizden kaynaklanmaktadır.

Avrupa’da iş adamlarının kökeni, geçmişteki burjuva sınıfına dayanmaktadır. Burjuvalar ortaçağda aristokratlardan sonra gelen, daha ziyade esnaf grubunu oluşturan kesimdi. Sanayi inkılabında sonra bunlar aşırı derecede zenginleşerek aristokratları bile kıskandıracak zenginliğe ulaşmışlardır. Burjuva sınıfı bir yandan aristokratları taklit ediyor, çocuklarını onlar gibi okutuyorken aynı zamanda zenginliğin vermiş olduğu özgüvenle aşırı davranışları da sergiliyordu. Bu zenginliğin zamanla hazmedilmesi,  burjuvazi çocuklarının en iyi okulları bitirmesiyle, kişilerin davranışlarında olgunluk, sadelik yer edinmeye başladı.

Avrupa’da cumhuriyetin yayılmasıyla burjuvazi grubu ülkeyi yönetmeye de talip oldu. Yönetime geldiklerinde ise ülkelerine karşı duymuş oldukları sorumluluk ve doymuşluk hissi ile abartılı bir yaşamdan ve harcama kültüründen uzak durmayı başardılar. Bazı ülkelerde bu yaşam tarzına dönüştü ve bu siyasette bir gelenek oluşturdu. Kısmen sadelik geldi.

Türkiye’de burjuva sınıfı olmamıştır. Osmanlı’da da Cumhuriyet’in ilk zamanlarında da zenginlik bir kaç istisna dışında daha ziyade toprak ağalığına dayanmaktaydı. Cumhuriyetle birlikte Türkiye’nin burjuvasını bürokratlar oluşturmaya başladı.

Bizim bürokratımız daha ziyade bir zihniyet benzeştirilmesinin sonucu olarak tek tip insanların devletin üst kademelerinde görev alması ile şekillenmiştir. Özellikle CHP zihniyetine yakın kişiler zihinsel dönüşümlerini afişe ettiklerinde en üst makama gelmeleri çok daha kolay olmaktaydı. Bir dönem sonra CHP bürokrasisi geri çekilmiş, sağ tarafın yeni bürokratik burjuvası oluşmaya başlamıştır.

Aynı şeklide bizim köklerimizde devletin ihtişamlı görünme geleneği İran’dan bize kısmen kaldığı için devleti temsil edenler o geleneği devam ettirme,  ezilmişlik duygusunu bastırma nedeni ile tercihlerinde yanlışlıklar yaptılar.

Gösterişin bulaşıcı özelliği makama yeni gelenlere hızlı sirayet etti bu da israfın tavan yapmasına neden oldu.

Devleti yönetenlerin ali bir erdem göstererek, konforlarından tasarruf etmeleri ve halka güzel örnek olmaları gerekmektedir. Güzel örnek olmayanların güzel netice alması imkânsızdır. Bu da ancak erdemli kişilerin, erdemli toplumların başarabileceği bir durumdur.

Kendi varlığını gerçekleştirmeyen, makamını veya zenginliğini uzun soluklu bir tecrübeden elde edemeyen ve ani dalgalanmalar yaşayan kişiler, geçmişlerindeki eksikliklerini, hâldeki varlıklarının parlatılmasıyla kapatmaya çalışmakta bu nedenle de aşırı gösterişe ve israfa kaçmaktadırlar. Bu durum ülkemizin geleceği için hiç de iyi bir durum değildir.