“Türkiye’de siyaset ile politikayı birbirinden ayıran nedir?” diye sorarsanız “her mekân ve zamanda aynı duruşu sergilemektir”derim. Bunu başarabilmek için de özellikle yalandan, riyadan, kibirden, yapmacık görüntüden, yalakalıktan, münezzeh olmak gerekir ki, o da her siyasetçinin harcı değildir.

Günümüz politika ve politikacıları daha çok “değişkenlik” üzerine kurgulu olduğu için bu kişiler daima “siyasetçi” diye anılırlar. Bazıları ise hangi partide olurlarsa olsunlar adamlıkları, duruşu, olaylara bakışı partiler üstüdür.

İnisiyatif alırlar, verdikleri her kararda vicdani ve insani kabuller ilk önce gelir. Siyaset yaparken de önce millet, önce devlet, önce bayrak düsturudur bu kişilerin.

O yüzden sayıları da azdır bu kişilerin. Bunlardan biri de benim gözümde Yavuz Ağıralioğlu’dur. Aslında sadece benim gözümde de değil. Kiminle konuşuyorsam, her partinin seçmeni aşağı yukarı aynı görüşe sahip Yavuz Bey için.HDP ve bir kısım CHP’liler hariç tabi. (Artık bir kısım İyi Partililer de).

Mecliste Öcalan’ın mektup tartışmasında HDP’li Fatma Kurtulan “İyi Parti, size söylüyorum: Size rağmen, içinde bulunduğunuz ittifaka, HDP ve PKK'ya içinde gönül vermişlerin de olduğu insanlar oy verdi. Şu an koltuklarınızda HDP'nin oylarıyla oturuyorsunuz" diye seslenince ilk kıvılcım burada başlamıştı.

Sadece sözcülüğünü yaptığı partisi adına değil, kendi ilkesel doğruları adına da yapmış olduğu açıklamalarla bütün dikkatleri üzerine çekmişti Yavuz Ağıralioğlu. Fakat her doğrunun her yerde söylenmeyeceği gibi, hele de siyasette her doğruyu herkesin ifade edemeyeceğini belki de parti sözcülüğünden alındığında ve yalnız kaldığında bir kez daha anladı sanırım.

Sonrasında HDP’nin meşruiyet tartışması meselesinde partisi kendisini biraz daha yalnızlaştırdı. CHP lideri Kemal Kılıçtaroğlu “Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var, HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. HDP ile biz bu sorunu çözebiliriz” deyince, Yavuz Ağıralioğluda “Çocuklarımızı 40 yıldır öldüren bir cinayet şebekesinin başındakine hürmetle saygı gösteren mekanizma meşruiyet alanının dışına çıkar" diyerek partide adeta bir kez daha şimşekleri üzerine çekmişti.

HDP’liler bu sözlerden sonra,Yavuz Ağıralioğlu’nu da partisi İyi Parti’yi de adeta topa tuttular. Ağza alınmayacak hakarete iş varınca, partisinde çok güvendiği  “abla” diye hitap ettikleri genel başkanı bile, bir kez daha yalnız bıraktı Yavuz Ağıralioğlu’nu.

Politikada anlık çıkışlar, sezonluk yükselişler olabilir. Ama siyasette sürekli yıldızı parlak birini, partisiyle eş değer önem kazanan ve her zaman konuşulan birini asla tepe yöneticileri,genel başkanlar sevmez. Çünkü sürekli onlar ön planda olmak, konuşulmak isterler. Her partide bu durum vardır, eskiden beri de olmuştur.

İşte bütün bu yaşananlar ve daha birçok stratejik konu,tek başına milli bir duruşuolan Yavuz Ağıralioğlu’nun, İyi Parti’de kaderini belirlemiş oldu. Partinin A takımından çıkarılan Yavuz Ağıralioğlu, yapılan bu değişikliği, herkes gibi öğrendi, bu da işin diğer boyutuydu.

Kendisine hiçbir açıklama yapılmamıştı, son gelişmeleri partisinden, genel başkanından değilde kamuoyundan haberlerden öğrendi. Bu durum hiç şüphesiz herkesi inciteceği gibi Yavuz Bey’i de bence derinden incitti.

Benim gördüğüm, uzaktan da olsa az çok tanıdığım, takip ettiğim Yavuz Ağıralioğlu yakın zamanda bu yaşananlara daha fazla kayıtsız kalmaz. Eğer yeniden eskisi gibi, partide kendineaktif bir görev verilmez ve yalnızlaştırılmaya devam ederse istifa eder. İstifa sonrası başka partiye mi katılır, siyaseti mi bırakır bilinmez ama, bu kirli çıkarcı politikalar ittifaklar uğruna İyi Parti’de daha çok temiz adamları yer.

Altın nerede olursa olsun altındır, ne değerinden ne de ederinden hiçbir şey kaybetmez, kaybettirmez. Her zaman yolun açık olsun Yavuz Ağıralioğlu. Nerede olursan ol, doğrularının her daim takipçisi ve destekçisinin çok olacağına eminim.

Not: Bu yazımı tam bir yıl önce yazmıştım, istifa etmeyince yayınlamamıştım ama silmedim de sakladım. İstifa gerçekleşince şimdi yayınlamak daha doğru oldu.  Hayırlı Ramazanlar.