Ahmet Hamdi Tanpınar, “Şehir bir terbiyenin ve zevkin etrafında teşekkül eden müşterek bir hayattır” demiş ve şehrin estetiğine, ruhuna ve de insanların birlikte yaşamına vurgu yapmıştır.

İnsanın ruhu olduğu gibi şehrin de ruhu vardır. Bu ruh kaybolursa, manevi iklimi bozulursa geriye taş yığınları, betonlar, insan siluetlerinden ibaret kalabalıklar kalır.

Ruhu olmayan beden ceset, şehir kent olur. Bugün şehirlerde değil kentlerde yaşıyoruz. Şehirde kültür, inanç, selamlaşma, iş birliği ve yardımlaşma vardır. Kentte ise göğü yırtan ruhsuz beton yığınları, yalnız kalabalıklar, kaos, hırs, ihtiras ve köşeyi dönme planları vardır.

Yaşadığımızı zannettiğimiz kentlerde şahit olduğumuz, duyduğumuz olaylar gelecek umutlarımızı giderek azaltıyor. Kaldıysa apartmanımızdaki, sokağımızdaki komşumuza, işyerimizdeki mesai arkadaşımıza güven sorunu yaşamıyor muyuz? Hangimiz çocuğunu markete gönderebiliyor? Çocuk okuldan dönünceye kadar kimin aklı orada kalmıyor? Çocuklar internetin, bilgisayarın, sosyal medyanın esiri, dijital bir tarikatın müridi olmuş. Çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğumuzda anne babalarımız bizi eve sokamıyordu. Şimdi çocuklarımızı dışarı çıkaramıyoruz.

Kentlerde, terbiye sınırları çoktan aşıldı. Başkasının hakkına tecavüz sıradanlaşıyor. Bu yarışın şampiyonu kim olacak? Arabasını kaldırıma park edenler mi yoksa tezgahını dükkânın içinde değil de kaldırımda açanlar mı? Otobüse, minibüse binerken sıraya kaynak yapanlar mı?

Kötü örneklerin yarıştığı acayip bir yarışa şahitlik ediyoruz. “O yapıyor ben niye yapmıyorum.” Şeytani vesveselerin masumiyetine kanıyoruz. Yediğimiz köftede domuz eti mi at eti mi var?  deli soruların peşindeyiz. Birbirimizi yiyoruz da farkında değiliz.

Mütevazı ve saygı olmak zayıflık algılanıyor, güç ve makam kullanan hödükler itibarlı görülüyorsa sorunun çoğu bizde.

Tüm olumsuzluklara rağmen bir şeyler yapılabilir, yapılmalı da…İyilik zincirinin ilk halkası selamlaşma olmalı ve selamlaşma hareketini behemehâl başlatmalıyız. Selamlaşma bir ön beyandır. Benden sana bir zarar gelmez, bana güvenebilirsin demektir. Bu ruhu idrak ederek selama sahip çıkmalı ve yaygınlaştırmalıyız.

Mesela tanımadığınız herhangi bir insana selam vererek işe başlanır mı? Başlanır, hem de kral bir hareket olur. Deli mi bu diye belki düşünebilirler. Boşverin düşünsünler. Hem bu kadar akıllının olduğu yerde deliye de ihtiyaç yok mu?

Gittiğiniz restoranda ya da mağazada görevliye selam verip Hanım ve Bey ekiyle ismiyle hitap edelim. Onun da fikrini soralım, yapılan işe değer gösterelim. Ve en önemlisi sevdiğimiz insana, insanlara sevgimizi sadece hareketlerle değil söz ile de ifade edelim. Hele “teşekkürü” hiç ihmal etmeyelim.

Başlarken selam vermedik bitirirken verelim. Selamünaleyküm…