Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 106 kişi hakkında verilen gözaltı kararının ardından, ülke genelinde büyük bir hareketlilik ve tüm dünya tarafından pür dikkat gözlemlenmektedir.

Bu süreçte, toplum olarak serinkanlı, sağduyulu ve hukuka bağlı bir duruş sergilemek hepimizin ortak sorumluluğudur.

Hukukun üstünlüğü, demokratik bir devletin temelidir.

Suçlu olan varsa, kim olduğuna bakılmaksızın, rozetine, dinine, diline, meşrebine bakılmaksızın adaletin gereğini yerine getirmesi elzemdir.

Ancak, bu sürecin adil ve tarafsız bir şekilde ilerlediğine dair kamuoyunda güvenin sarsılmaması da bir o kadar önemlidir.

Hukuki süreç devam ederken, olayları provoke edici açıklamalar, sokağa dökülme çağrıları ve toplumu kutuplaştıran yaklaşımlar ülkemizin barış ve istikrarına zarar vereceğinden dolayı çok ama çok dikkatli olmalıyız.

Türkiye’de güvensiz bir ortam yaratmak sadece Türkiye düşmanlarını sevindirecek, yatırımcının kaçmasına ve ekonomik istikrarsızlığın yaşanmasına sebep olacaktır.

Onun için siyasi parti liderleri ve toplumun önderleri, kitleleri yönlendirenler ağızlarından çıkacak her kelimeye, her cümleye azami ölçüde dikkat etmelidir.

Toplumsal tepkilerin demokratik ve hukuki çerçevede gösterilmesi elbette herkesin en doğal hakkıdır.

Ancak, bu süreçte ortaya çıkabilecek provokasyonlara karşı dikkatli olunmalı, özellikle marjinal grupların süreci istismar ederek kaos yaratmalarına asla fırsat verilmemelidir.

Daha önce de benzer durumlarda sokak olaylarının nereye evirildiğini hep birlikte gördük, şahit olduk.

Türkiye'nin huzuru için, tepkilerimizi hukuk içinde kalarak ve demokratik yollarla dile getirmeliyiz.

Siyaset, toplumları yönlendirme ve geleceğe taşıma sanatıdır bir anlamda da.

Bu noktada, siyasi liderlerin ve toplumun önünde olan isimlerin sorumlulukları daha büyüktür.

Gerginliği artıracak her açıklama, ülkedeki birlik ve beraberliği zedeleme potansiyeline sahiptir.

Milletin iradesine güvenmek, hukukun işleyişine müdahale etmemek ve sürecin olgunlukla tamamlanmasını sağlamak herkesin ortak hedefi olmalıdır.

Devlet bir evdir

Hükümetler de kiracıdır

Evin asil sahibi ise millettir.

Evet, unutulmamalıdır ki devlet, halkın ortak evidir.

Hükümetler ve siyasi partiler geçicidir, ancak devletin temel taşlarını oluşturan demokrasi, hukuk ve kamu vicdanı kalıcıdır.

Bugün yaşanan her gelişme, milletin ortak hafızasında yerini alacaktır.

Toplumsal hafızada, kimin haklı kimin haksız olduğu, adaletin ne kadar tarafsız işlediği net bir şekilde elbette değerlendirilecektir.

Çünkü adalet bir gün hepimize lazım olacaktır.

Bu yüzden, bugün savunduğumuz değerlerin yarın bize nasıl döneceğini unutmadan hareket etmeliyiz.

Kamu vicdanı, en büyük hakemdir ve millet, yaşananları en doğru bir şekilde değerlendirecektir.

Önemli olan, adaletin herkes için eşit ve tarafsız bir şekilde işletildiğine dair güvenin korunmasıdır.

Bu kritik süreçte, farklı görüşlerden insanlar bir araya gelerek ortak akıl ile hareket etmeli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve milletin hakları savunulmalıdır.

Siyasi çekişmelerin ötesinde, asıl mesele ülkemizin geleceğidir, öyle olmalıdır.

Sağduyulu, bilinçli ve sorumluluk sahibi bir toplum olarak, gerginliği artırmadan, hukuka ve demokrasiye olan inancımızı koruyarak hareket etmeliyiz.

Bugün yaşananlar geçicidir, ancak ülkemizin birliği, demokrasisi ve adalet sistemi her daim kalıcı olacaktır.

Bu yüzden, sakin bir şekilde bekleyip hukukun işleyişine güvenmek en doğru yaklaşım olacaktır.

Elbette Türk milleti yaşananları en doğru bir şekilde değerlendirecektir.

Kimin haklı kimin haksız olduğu noktasında da doğru kararını verecektir.

Önemli olan milletin vicdanıdır.

Dediğim gibi Adalet bir gün hepimize lazım olacaktır.

Adalet mülkün temelidir.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir de.

Bu çerçeveden bakmalıyız.

Onun için sağduyu.