Geçen hafta Türkiye’yi sarsan bir cinayet yaşanmış ve bu olay kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmıştır.

İstanbul Eyüpsultan’da özel bir lisenin müdürü İbrahim Oktugan, okuldan atılan Iraklı eski bir öğrencisinin silahlı saldırısıyla hayatını kaybetmiş, cinayetin ardından zanlı tutuklanmıştır.

Eğitim camiası bu acı olayın ardından ayağa kalkmış ve bazı devlet okullarında cinayete tepki olarak boykota varan tepkiler verilmiştir.

Bu olayın akabinde televizyonlar birden eğitim uzmanları ile dolmuş, ekrana çıkan her uzman Türk eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumla ilgili olarak değerlendirmelerde bulunmuştur.

Burada yapılan değerlendirmelerde öğretmenlerin durumu, okulların güvenliği, öğrenci merkezli eğitimin zararları gibi durumların üzerinde durulmuştur.

Esasen geçmişten günümüze Türk eğitim sistemi üzerine akıl yoran, maarif davasını her şeyin üzerinde tutan insanlar hep var olmuştur.

Bunlardan en meşhurları da Emrullah Efendi ve Satı Bey’dir. İkinci Meşrutiyet dönemi aydınlarından olan bu iki şahsiyet, eğitim sistemimizin durumu üzerine uzun süre kafa yormuşlardır.

Bu aydınlardan biri olan Emrullah Efendi’nin görüşleri “Tuba Ağacı Nazariyesi” adıyla bilinmektedir.

Buna göre eğitimde yenileşme ve düzenlemeye ilköğretimden değil yükseköğretimden yani Darülfünun'dan başlanmalıdır. (yani aşağıdan yukarı değil, yukarıdan aşağı)  Zira eğitim reformuna ilköğretimden başlamak hem uzun sürede ürünlerini verebilir hem de kapsamı nedeniyle çok masraflı olabilirdi. Bu nedenle üniversitelerde yetişen nesillerin, aşağıdan gelenleri değiştirmesi ve dönüştürmesi beklenmektedir.

Tuba Ağacı Nazariyesi ile tanınan Emrullah Efendi 1910-1911 ve 1912'de iki kez maarif nazırlığı yapmıştır.

Görüşlerinin temelini oluşturan üniversitelerin durumuna da el atan Emrullah Efendi, 1912'de Darülfünun nizamnamesini çıkarmıştır.

Bu dönemde Emrullah Efendi’ye tepki olarak ortaya çıkan kişilerden biri de Satı Bey’dir. Satı Bey, Tuba Ağacı Nazariyesini reddetmiş onun yerine Kiraz Ağacı tabirini kullanarak eğitimde yenileşmenin üniversitelerden değil ilkokullardan başlaması gerektiğini ifade etmiştir.

Bununla birlikte eğitimin tüm düzeyleri arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu ve hiçbir kademenin diğerinden bağımsız ve kopuk bir biçimde ele alınamayacağını savunmuştur.

Satı Bey, öğretmenlik mesleğinin hangi temele dayanması gerektiğini açıkça ifade etmiştir. Ona göre, öğretmenlik alelade bir meslek değildi.

Satı Bey’e göre öğretmenler, günün modern eğitim tekniklerini bilmeliydi.  Ona göre bizim muallimlerimizde en eksik olan şey bu hüner-i talim, usul-i terbiye bir başka deyişle eğitim ve öğretim yöntemleridir. Bu nedenle bilgili hatta âlim muallimlerimiz arasında bile gerçek bir muallimin niteliklerine sahip olanların sayısı çok azdı.

Satı Bey, öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri konusunu ilk kez ayrıntılı olarak ele almış, bu konuda uygulamalara gitmiş ve fikirler üretmiştir.

Görüldüğü gibi her iki aydın Türk maarif sisteminin düzelmesi ve eksiklerini gidermesi için bazı fakirler ortaya atmışlardır. Fakat İkinci Meşrutiyetten bugüne geldiğimizde bu konuda çok da mesafe kat edemediğimiz ortadadır.

Ülkemizde maalesef siyasi sorunlar, bozuk kentleşme, kaynak yetersizliği, umursamazlık, zaman zaman niteliğin ikinci plana itilmesi, şekle önem verme vs. gibi nedenlerden dolayı eğitimde gerekli atılımlar yapılamamış, tarihsel süreçte Satı Bey ve Emrullah Efendi gibi daha birçok aydının fikirleri maalesef sadece teoride kalmıştır.